14 Ekim 2008 Salı

YIKMAK YAPMAKTIR ASLINDA

Tezatlar, dünyanın ve hayatın temelinde sarsılmaz mermer bir ahit gibi durmaktadır. İnsan nasıl kalbi olmadan yaşayamazsa dünya üzerinde varolan her şey zıtlıkları olmadan tek başına hiçtir. Her tezat da bir düzen vardır. Kadın olmazsa erkek, ölüm olmazsa yaşam, siyah olmazsa beyaz, iyi olmazsa kötü de olmaz. Bunlardan birisini varolmaktan çıkardığınızda hayatın kendisi, tıpkı domino taşları gibi yıkılır gider. Tezatların inanılmaz düzenini Mevlana Celaleddin Rumi’nin mesnevisini çeviren Şefik Can şu şekilde aktarmıştır:

Yapılmak ,yıkılmaktır ; topluluk dağınıklıktır.
Sağlamlık kırılmakta; murat ,muratsızlıkta; varlık, yokluktadır.
Her şey bunlara benzer;öbür zıtlar ve eşlerde bunlar gibidir.
Birisi geldi, bir yer bellemeye koyuldu. Ahmağın biride dayanamadı, bağırmaya başladı. “Bu yeri ne diye belliyorsun, toprağı ne diye yarıp darmadağın, perişan ediyorsun?Adam” ahmak dedi “Benimle uğraşma, sen yapılmayı yıkılmada bil! Yeryüzü kazılarak, altüst edilerek çirkinleştirilmeseydi, yıkılmasaydı, nasıl gül bahçesi ve buğday tarlası haline gelirdi? Düzeni alt üst olmasaydı, nasıl olurdu da gül bahçesi tarla, bostan haline gelirdi? İçi iltihaplı yara neşterle deşilmeseydi, nasıl iyileşir ve kapanır? İlaç ve kanın, balgamın, safran temizlenmezse hastalık nasıl şifa bulur?Terzi elbise yapacağı kumaşı parça parça keser. Neden kesiyorsun diye kimse terziye çıkışabilir mi? Bu kıymetli atlası neden parçaladın? Ben parçalanmış kumaşı ne yapayım der mi? Her eski binayı yeniden yapabilmek için önce yıkarlar! Böylece dülgerlerin de, demircinin de kasabın da işi yapmaktan evvel yıkmaktır! Helile ve belileyi havanda döverler, un ufak ederler. Eski hali yok olur ama bedenin yapımını sağlar, Kabız illetini defeder! Buğday değirmende öğütülüp ezilmeseydi, nasıl ekmek olurdu da sofralarımızı süslerdi?

Yaşamın içersinde varolan düzeni yıkmak demek onun üzerine yapılacak olan yeni düzenin temellerini atar aslında. Savaşlar ve ihtilaller ne kadar kanlı da olsa yarattıkları yıkımın sonrasında yeni bir başlangıcın ilk tohumunu toprağa ekerler. Bir düşünün dünyanın en kanlı ihtilallerinden birisi olan Fransız ihtilali olmasaydı, Ümmet ve kul olma kavramından ulus kavramına geçebilirmiydik? İkinci dünya savaşı olmasaydı dünya nükleer enerji kavramıyla tanışabilirmiydi?

GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ YIKMAK, YAPMAKTIR ASLINDA

Dünya üzerinde varolan her şey yıkıntıların üzerine kurulmuş düzenler. Her düzenin arkasında bir yıkıntı var. Yıkıntıların arasında kalan acıları yeni düzenin arasından hiç kimse fark etmez. Acılar yıkılan binaların tozları arasında yok olur gider. Herkes yeni düzenin ışıltılarının şehvetine kaptırır kendini. Ama bilmez ki o da zamanı gelince yıkılacak. İnsan oğlunun belki de yaşamın kendi içersindeki en büyük yaratılış yeteneği değişimin kendisine çabuk uyum sağlaması, hatta varolmasının temel nedeni. Değişim dediğimiz de yıkıntılar arasında kalmış yanık çığlıklar değil midir?. Medeniyet dediğimiz şey insan çığlığı ve kanı üzerine oynanan bir oyundur aslında. Medeniyet adına yazılan her tarih sayfasında kimse yıkıntıların arasında kalan umutları görmez. Herkes tek kişilik oyunların merakındadır.
Fatih ne yapmış? Hitler ne demiş? Napolyon ne yapmış? Kimse kahramanların etekleri altında ezilen figüranları merak etmez. Oysa çığlıkların ve dökülen kanın asıl sahibi onlardır…
01.07.2005

Hiç yorum yok: