14 Ekim 2008 Salı

Mevlana: Ölüme eyvah demeyip, sevdalısına "aşk olsun" diyen adam


Aşka değil, aşkın yaratıcısına aşıktı; onun için yandı, yaşamı boyunca yanarak ona ulaşmaya çalıştı. Çünkü "O, onun içindeydi; ama içindeki ona ancak aşk olsun deyince varabilecekti." O bir güldü, bülbülünü arıyordu. Aşk olsun dediğinde bülbülüne ulaştı. O öldüğünde kardeşlerinin kalbine dikenini batırdı, onların kalpleri kanarken, baş keserek sevdalısının yanına uçtu. Kardeşlerinin kalbinden akan kan ölümünden buyana Allah aşkının ılık meltemi ile karışıp yüzlerce yıldır bu topraklarda esiyor.


Mevlana, Türk İslam dünyasının gelmiş geçmiş en büyük düşünürlerindendi. 30 Eylül 1207 yılında Türkistan'ın Belh şehrinde doğdu. Asıl adı Muhammed Celaleddin. Mevlana, Hudavendigar, Rumi gibi isimler ona sonradan verildi. Mevlana, “Efendimiz veya hazret manalarına gelmekte olup o devirde ilim adamları için kullanılan bir ünvandı. Hudavendigar, zahiri ilimlerdeki yüksek derecesiyle, Rumi denmesi ise Anadolu'ya göç etmesiyle ve hayatının büyük bir kısmını burada geçirmesiyle ilgiliydi. Mevlana'nın babası ise, zamanının büyük bilginlerinden “Bilginler sultanı” lakaplı Bahaeddin Veled’di. Moğol tehlikesi nedeniyle ailesi ile birlikte Selçuklular zamanında Anadolu'ya göç etti ve önce Karaman'a ardında da Konya’ya yerleşti. Arkasında Mevlana gibi bir şahsiyet bırakarak 1231 yılında vefat etti. Annesi ise, Belh Emiri Rümneddin kızı Mümine Hatun'dur. İlk derslerini babasından alan Mevlana, onun vefatından sonra babasının öğrencilerinden Seyyid Burhaneddin Muhakkıkı Tirmizi ve Celaleddin Muhammed’den dersler aldı. Bu eğitim sonunda Mevlana, artık kendini çok iyi yetiştirmiş, ders verecek bir olgunluğa gelmişti. 1240 yılından itibaren Konya’da dini ilimlere öğretmeye ve halkı din konusunda aydınlatmaya başladı. Çok sayıda öğrencisi vardı. Özellikle Fıkıh ve Hadis konusunda çok önemli bir hoca durumundaydı. Tüm dünyada büyük bir üne kavuştu. Ancak o, manevi alanda ilerlemek ve kendisini geliştirmek istiyordu. Bu anlamda kendine rehberlik edecek şahsiyetler aramaya başladı. Sonunda aradığı ismi buldu. Bu kişi Şemsi Tebrizi idi. Mevlana onunla 1244 yılında tanıştı. Bu tanışma Mevlana'nın bütün hayatını değiştirdi. O günden sonra iki dost, Allah yolunu ve güzelliklerini birlikte arayan iki yolcu oldular. Mevlana bu arayışın sonunda bulduğu manevi aşk ve coşkuyu şiirleriyle dile getirdi. Onun inanca, sevgiye, hoşgörüye, dayalı şiirleri, tasavvuf öğretisini en güzel biçimde işlediği eserleri, toplumu çok derinden etkiledi. Mevlana'nın ünü daha sonra bütün dünyaya yayıldı. Dünyanın en çok okunan düşünürlerinden birisi haline geldi. 17 Aralık 1273 yılında, 66 yaşında Konya’da vefat etti. Cenazesi kalabalık bir cemaatle Konya’ya defnedildi. Mevlana öleceğe güne Şebi Aruz diyordu. Onun için ölüm düğün gecesiydi. Ve o en büyük aşkı olan Allah'a kavuştu. Türbesi vasiyeti üzerine yüksek inşa edildi. Yapımı 1274 yılında tamamlandı.
Mutlak Aşkını Divitinin Ucunda Yaşadı
Mevlana’nın en ünlü eserlerinden birisi Mesnevi’dir. Bu eser, Allah ve insan sevgisini, örnek insan olmayı, çalışkanlık, dürüstlük, sabır, alçakgönüllülük gibi ahlaki değerleri işleyen bir kitaptır. Mesnevi, aslında divan şiirinde bir nazım şeklinin adıdır. Mevlana, bu eserini bu tarzda yazdıktan sonra başka bir adla isimlendirilmediği için “Mesnevi” kelimesi bu eserin özel ismi olmuştur. Tasavvuf alanında en çok okunan, yurt içinde ve dışında defalarca basılan bir eserdir. Divanı Kebir ise, Mevlana’nın çeşitli konularda söylediği şiirlerinden oluşmaktadır. Bu eserinde gazel, terkibi bend ve rubaileri yer almaktadır. Sekiz büyük cilt halinde basılmıştır. Ve içinde Mevlana’nın aşk duygularını dile getiren şiirleri de bulunmaktadır. Diğer önemli eserleri arasında Fihi Mafih yer almaktadır. Bu esrin manası ise “İçindeki içindedir, ondaki ondadır” demektir. Bu eser, Mevlana’nın çeşitli meclislerde yaptığı dini ve ahlaki sohbetleri sonradan yazıya geçirilmiş ve Sultan Veled tarafından derlenmiş şeklidir. Mevlana’nın yedi vaazından oluşan Mecalisi Seb’a ( yedi meclis) mensur bir eserdir. Hz. Muhammed (S.A.V) hadisleri çeşitli örneklerle açıklanmıştır. Bu vaazlar oğlu ve Çelebi Hüsamettin tarafından not edilmiş, sonradan gözden geçirilerek kitap haline getirilmiştir. Son eseri ise Mektubat ( mektuplar). Mevlana’nın yakınlarına, dostlarına, bazı bilginlere, önemli şahsiyetlere ve özellikle devlet büyüklerine yazdığı yüz elli mektubun yer aldığı bir eserdir.
Kardeşleri Onun Diviti Oluyor
Hz Mevlana, Hüsameddin Çelebi, medresede ders veren öğretmen idiler. Medresenin bir odasında, mescidde veya evlerinde; zikir, sema ve sohbet için toplanırlardı. Bunların dışında belirli bir yerleri yoktu. Konya Mevlevihanesi, türbenin yapımından yıllarca sonra meydana gelmiştir. Mevleviliğin ilk kurucusu ise Mevlana'nın oğlu Sultan Veled'dir. Mevleviliğin simgesi haline gelen sema gösteresi Mevlana döneminde düzenli ve muntazam olmayıp, diğer tarikatlarda olduğu gibi aşk ile gelişigüzel dönmekten ibaretti, hatta Mevlana'nın sema ederken el çırptığı, ayak teptiği, kendi gazellerinden birini yüksek sesle söyleyerek sema yaptığı da bilinmektedir. Mevlevi Sema'larının son günlerindeki düzenli ve ahenkli şekle sokulmasında Ahmet Eflaki'nin çalışmalarının faydası büyük olmuştur. Mevleviliği kurmakta hizmeti geçenlerden biri olan Celaleddin Ergun Çelebi, semada on sekiz işaret bulunduğunu söylemiştir. Açıklanan bu işaretler, evrenin yaratılışına, insan özelliğine, cisimlerin ve gezegenlerin hareket etmesine ve ruhun varlığına, cennet ve cehenneme özellikle (Vahdeti Vucüd) düşüncesine ait işaretlerdir. Sema'da edebi, tarihi, fenni, toplumsal, dini birçok kavramların izleri vardır. Sema'da alınan zevk herkesin anlayışına ve heyecanına göre değişir. Semazen, her çarka başlarken "Al" der; çarkı yere basınca "Lah" diyerek Allah ismini tamamlar. Zikre devam ettikçe gözlerinden yaşlar süzülür. Kalbi, Allah heyecanı ile atar. Mevlevi, varlık aleminden yokluk alemine doğru yol alır. Tennuresi onun kefenidir. Başındaki külah mezar taşıdır. Hırkası ise içinde bulunduğu kabridir. "Devri Veledi" ye kalkış ölümden sonra sur sesi ile dirilmeye benzer. Sema eden bencillikten, benlikten kurtulur. Saf, temiz duygular bütün benliğini sarar. Semada üç devir vardır. "İmlan Yakin" (bilerek), "Aynen Yakin" (görerek), sırasıyla "Hakkal Yakin" (tadarak) en son mertebe olan Vahdete ( birliğe) ulaşır. Semadaki bu üç devir bu üç mertebeye işarettir. İlk devirde Allah'ın Sıfatları zikrederek ve onları kavrayarak İlmen Yakin'e ulaşılır. İkinci devrede şüphelerden kurtulup gerçek anlamda Allah'na teslimiyet ile Aynel Yakin mertebesine, Üçüncü devirde ise aşk ve cezbeye kapılır. Manevi seyirlere dalar; ve Hakkal Yakın mertebesine ulaşır. Bu mertebede bütün duygular ve düşünceler Allah'ın emrindedir. Dünyanın güneşin etrafında döndüğü gibi Yaradan'ın eksenine girmiştir. Sema ederken sağ el yukarıda açık olarak, Hakk'ın nurunun alınışını temsil eder, sol el aşağı doğru Hakkı'n nurunu halka ulaştırır. DİVİTTEN AKAN AŞK, NEYLE CANA GELDİ Hz. Mevlana eren ile ney arasında özel bir bağlantı kurmuştur. "Dinle Ney'den" demesi neyle, sazın arasındaki ilgiyi, belirtmek içindir. Ney Sazdan kesildiği için, asıl vatanından ayrı kalmıştır. Erende ayrı kaldığı Rabb'ına hasret, ona kavuşmak arzusuyla içi boşalmış ney gibi inlemekte ve ayrılıktan şikayet etmektedir. Ney ile eren arasındaki benzerliği ise Mevlana şu şekilde açıklar. Ney kamışlıktan koparılmadan önce taze, gösterişli bir yapıya sahipti. Kesilince kurudu, içi boşaldı. Erenin ruhu da ruhlar aleminde taze ve mutluydu. Dünyaya döndürülünce bu hazdan ve lezzetten uzak kaldı. Ney'den aşk, hasret dolu sedalar çıkar, erenin ağzından ise aşk ve hasreti anlatan sözler dökülür. Ney dinleyenlerin hasretini, özlemini çoğaltır. Eren ise dinleyenlerin aşkını artırır, gönüllerini açar. Ney'in hüneri görünüşte değil batındadır. Eren ise sırlar alemine dalar, yüce duygular bütün bedenini sarar. Ney'in duruşu doğru ve mustakimdir. Erenlikte doğruluk üzerinedir. Haktan ayrılmaz. Dünya nimetleri onun eğilmesine neden olmaz. Doğru yol üzerindedir. Sazlıktan ayrılan Ney'in içini ayrılık ateşi yakar. Ruhlar aleminde ayrılan erenin içini de ayrılık ateşi yakar. Hasret, özlem ve aşk onun için en güzel rızıktır. Ney'in içi her şeyden boşalmış, aşkla, sevgiyle doldurulmuştur. Erende aşk ve sevgi ile doldurulmuştur. Ney kendiliğinden ses çıkartmaz bir üstada ihtiyaç duyar. Erende Hz. Adem'e ruhun üfürülmesi feyziyle dopdoludur.

Hiç yorum yok: